50. Hadis

 

وَعَنْ أبي هُرَيْرةَ رَضِيَ اللَّهُ عنه قال : قال رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَا يَزَال الْبَلاءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمؤمِنَةِ في نَفْسِهِ وَولَدِهِ ومَالِهِ حَتَّى يَلْقَى اللَّه تعالى وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ» رواه التِّرْمِذيُّ وقال : حديثٌ حسنٌ صحِيحٌ .

 

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Erkek olsun, kadın olsun mü’min, Allah’a günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinden, çoluk çocuğundan, malından belâ eksik olmaz.” 

 Tirmizi, Zühd 57

Açıklamalar

Sabrın gereği, faydası, sabır göstermenin en çok zorlaştığı gazap ve kızgınlık anlarında ne yapılması gerektiği anlatıldıktan sonra, bütün bunların belâ ve musîbetleri tamamen önlemek gibi  bir maksada yönelik olmadıkları bu hadisle anlatılmaktadır. İnsanın, bizzat kendisinin hastalanması, ihtiyaçlarını giderememesi, işsizliği, çocuklarının ölümü, itaatsizliği gibi anne-babaya elem ve üzüntü veren halleri, yangın ve hırsızlık gibi sebeplerle mal ve servetinin bir kısmının veya tamamının telef olması ve benzeri hallerin her müslüman kadın ve erkeğin başına geleceği, ancak sabredilmesi halinde, bunların günahlardan arınma vesilesi olacağı bildirilmektedir. Bu da belâ ve musibetlerin, hata ve günahlara kefâret olma özelliğini bir  daha ortaya koymak demektir.

Hadisteki “Allah’a kavuşuncaya kadar” ifadesi, “ölüm”den kinâyedir. O halde, ölünceye kadar her müslüman  belâ ve musîbetlere muhatab olacaktır. Buna hazır olmak gerekir. Bu, hayatın tabiî gereğidir. Sabrederek bütün bu halleri lehine çevirmek, mü’minin asıl görevidir. Zira şâirin dediği gibi:

“Meydana gelen kurtulamaz seng-i kazâdan!..”.

Hadisten Öğrendiklerimiz

  1. Dünya, imtihan dünyasıdır.
  2. İnsan dünyada çeşitli şekillerde imtihan edilir. Bu imtihanlarda gösterilecek olan tavır, sabırdan ibârettir.

 

Paylaş
Önceki49. Hadis
Sonraki51. Hadis
Avatar
Müslüman olmadan önceki adı Abdüşems idi. Müslüman olduktan sonra Abdurrahman adını aldı. Birgün elbisesinin içinde bir kedi götürüyordu. Kendisini gören Resûl- i Ekrem Efendimiz: - O nedir? diye sordu. Ebû Hüreyre: - Kedi, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona “Kedicik babası” anlamında: - Ebû Hüreyre! diye takıldı. O günden sonra bu künye ile tanındı ve asıl adı unutuldu. Kendisine Resûl-i Ekrem’in verdiği bu künye ile hitâp edilmesinden pek hoşlanırdı. Ebû Hüreyre hicretin yedinci yılında müslüman oldu. Mescid-i Nebevî’nin sofasında yatıp kalkan ve kendilerine Ashâb-ı Suffe denen fakir müslümanlardan biriydi. Gece gündüz Peygamber Efendimiz’den ayrılmaz, ondan duyduğu hadisleri öğrenmeye çalışırdı. Peygamber Efendimiz’in hayatının son üç senesinde bizzat kendisinden ve diğer büyük sahâbîlerden duyduğu mükerrerleriyle birlikte 5374 hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Böylece ashâb-ı kirâmdan en çok hadis rivayet eden o olmuştur. Rivayetlerinin 609 tanesi hem Buhârî’ nin, hem de Müslim’in Sahîh’lerinde bulunmaktadır. Kendisine pek çok hadis rivayet ettiğini söyleyenlere: - Muhâcirînden olan kardeşlerimizi ticaretleri ve çarşılarda olan alış verişleri, ensardan olan kardeşlerimizi ziraatları ve hurmalıkları meşgul ederdi. Ben ise karın tokluğuna Hz. Peygamber’den ayrılmaz, onların bulunmadıkları zamanlarda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunur ve onların ezberlemediklerini ezberlerdim, cevabını vermiştir. Ebû Hüreyre’den 800’den fazla sahâbî ve tâbiî hadis rivayet etmiştir. Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında bir müddet Bahreyn valiliği yapmış, sonra da hiçbir idârî görev kabul etmeyerek Medîne-i Münevvere’de yaşamıştır. Hicretin 59. yılında Medine’de 78 yaşında iken Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Allah ondan razı olsun.

CEVAP VER